16 Ekim 2007 Salı

ASLAN KRAL MAKAMI

Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerine sürer çocuk İbrahim Hakkı’nın. Can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testi kırılır. Hocası testiyi kıran atlıya bir şey söyleyip söylemediğini sorar. “Hayır” cevabını alınca; “çabuk git ona bir şey söyle” diyerek İbrahim Hakkı’yı çeşmeye yollar.
İbrahim Hakkı, çeşmenin başında atını tımar eden adama bir türlü laf söyleyemez.
Dönüp geldiğinde hocası Fakîrullah sorar:
-Ona bir şeyler söyledin mi?
-Söyleyemedim efendim. Hocası bağırır:
-Sana diyorum; çabuk git, o adama bir şeyler söyle, mukabele et! Yoksa sonu felâket!
İbrahim Hakkı koşup çeşmenin başına gelir. Bir de bakar ki, testisini kıran adamı, kendi atı, attığı çiftelerle çeşmenin havuzuna yuvarlamış!
Herkesin bir hesabı vardır. Allah’ın da!

Aslan Kral makamında kimse İbrahim Hakkı’nın hakkını aklına getirmiyor. Aslan fare oyunu oynamayı seviyor. Oturdukları koltukları döndükçe koltukları kabarıyor belli ki!

Birkaç yıl evveldi. Aslan Kral makamında olan zat, emrindekilerden birini makamına çağırır. Cızır cızır etmekte olan koltuğunda bir sağa bir sola dönmektedir. Önünde en iyisinden bilgisayar, ekranda “okey” oyunu. Şöyle dönüyor emrindekine ve olmadık hakaretler yağdırıyor.
Adam diyor ki; “Aslan Kral, marifet o ki altından o döndüğün koltuk bir gün çekilince kıçının üstüne düşmeyesin. Bu karşındaki kişi hiç düşmeyecek. Çünkü onun ne böyle bir koltuğu, ne de koltuk sevdası olmadı ve olmayacak ta.”Ve ilave etti.


“Hasbelkader düşen üs onuruna
Düzene uyarak yozlanmamalı!
Dün gelen gidiyor borçlu yarına
Umut durağında nazlanmamalı!

Sırtta taşındığın dün hatırına
Omuz verilen şu gün hatırına
Açmaza girmeden son hatırına
El ağzına bakıp gazlanmamalı!

Emek ve sevdayı sayarak kutsal
Hakkını vermeli, terleyip al al
Kalbin cömert sofrasında bu minval
Çeker bir kırağı közlenmemeli!

Derede kum, yolda çakıllar döner
Yüreği paslanmış pakıllar döner
Ayaklar kesilir, akıllar döner
Up uzun uzanıp sazlanmamalı!

En güzel makamlar çam ağacından
Kemiren güveler titrer acından
Şu makamın ipi iki ucundan
Tutup çekilince bozlanmamalı!

Özge diyetlere olunca sözlü
Azizliği gammaz, söz iki yüzlü
Firavun, Neron’dan, Karun’dan hızlı
Kral kesilerek hızlanmamalı!

Özümlenmiş özelliğin hasına
Gerek var, bu hası bir daha sına
Sokakta satılan, yok pahasına
Orun zilletiyle düzlenmemeli!

Bugünler zillette, dünler sefasız
Gönüller pazarcı, başlar kafasız
Oğullar hayırsız, avrat vefasız
Torunu görmeden pozlanmamalı!

Değirmi kuyunun taş dolu dibi
Düşünce hasislik, hayta terkibi
Sıra sıra, boy boy madalya gibi
Haset raflarında tozlanmamalı!

Kulların kudreti olsa kalıcı
Azrail olmazdı canı alıcı
Bu gaflet, delalet, haset ne acı
Kuyruğa basarlar sızlanmamalı!”


Aradan çok zaman geçmedi. Aslan Kral gözden çıkarıldı. Altındaki koltuk başka aslan kral heveslileri tarafından çekildi. Bizim Aslan Kral öyle bir düştü ki kıçının üstüne, hem nasıl düşme.Uzunca bir süre aklı başına gelemedi.Şimdilerde Aslan Kral ortalarda yok ama hakaretine maruz bıraktığı bir başkası Aslan Kral makamında.
Herkesin bir hesabı vardır. Allah’ın da!

Bu günler; aslan kral makamındaki bazılarının, kendi başarısızlıklarını emrindekilerden çıkarmaya çalışanların devran sürdüğü günler. Kendinde değil, başkasında suç aramak hakkaniyet ölçülerine sığmasa gerektir. Tamam akıl sahibi herkes biliyor ki, siz aslan, tebaanız savunmasız fare konumunda. Bu işi becermek için çok düşünmeye gerek yok. “Benim çizgime geçtin” demek yeterli. Nitekim bahaneler bundan farklı değil. Allah buyuruyor ki:“Ey akıl sahipleri görmez misiniz? İbret almaz mısınız?”
Herkesin bir hesabı vardır. Allah’ın da.

Şu benim memleketimde bir zamanlar her alandaki başarı herkesi kıskandıracak durumdaydı. Şimdilerde bilmem ne sınavında Türkiye yetmiş üçüncüsü olmuşuz yazık. Başını elleri arasına alıp düşünmesi gerekenler, olmadık yerlerde sebep arıyorlar, “ideolojik yaklaşım” diyerek,”bizi çekemiyorlar” diyerek. Ve zulüm ediyorlar etrafındakilere. Ve de yazık ediyorlar,hem kendilerine, hem geleceğe, hem geçmişe.
Evet; herkesin bir hesabı vardır. Allah’ın da!
Allah’ım! Güzel Allah’ım! Makam verdiklerine biraz da merhamet ver!

Zülfikar Yapar Kaleli

14 Ekim 2007 Pazar

MANZARA



Kutsaldır bu bayrak, bu toprak, bu din,
Mehmet’in kararı ciddi görünür.
Ayrılığı seven her türlü ferdin,
Çeşit çeşit fikrin reddi görünür.

Hudutta can vermek en büyük erlik,
Toprağı yâd görmek cahillik, körlük,
Yurttaki bu sevda, bu aşk, bu birlik,
Bütün şer güçlerin haddi görünür.

Sevdalar sevdalı hudutta ere,
Fareler dadanmış şimdi kilere,
Eğer bakarsanız zibidilere,
Çakallar aslanı diddi görünür.

Al giysin gelinler, tutasın yası,
Gönül sarayında, köşkünde pusu,
Ne Alevi, ne Kürt, ne şusu busu,
Uşaklar Mehmet’in zıddı görünür.

Cümle cihan birlik olsun, dolsunlar,
Dün Çin idi, bugün Moskof olsunlar,
Türk’ün düşmanları ibret alsınlar,
Ta uzaydan tek Çin Seddi görünür.

Beyninde, ruhunda, malum basında,
Mazlum ağlaması, şehit yasında,
Tarihin saati, dakikasında,
Kaleli’nin soyu, ceddi görünür.
Zülfikar Yapar Kaleli


ÇARESİZ



Karanlığa can katan şu bülbülü,
Hece hece okuyorum, çaresiz.
Reyhanı, zambağı, gülü, sümbülü,
Renkten renge sokuyorum, çaresiz.

Hasreti kahreder, yarası derin,
Toprak hararetli, güneşler serin,
Düşünce Allah’ın, varlık bu yerin,
Hasret oldum, bakıyorum, çaresiz.

Bu yüreğin çarpmaktaki kastı ne,
Kurbanlığın amiri ne, astı ne,
Senin içimdeki sevdan üstüne,
Sevdaları yakıyorum, çaresiz.

Sevdasını yakıp pişen güneşle,
Sır gibi tepeyi aşan, güneşle,
Gönlüme kor gibi düşen, güneşle,
Ta göklere çıkıyorum, çaresiz.

Bir zaman dünyaya yıldızdan baktım,
Doğudan, batıya çağlayıp aktım,
Gözyaşımı Balkanlar’a bıraktım,
Tuna olup akıyorum, çaresiz.

Sırtıma yükledim sıkıntıları,
Damlaydı, göl ettim akıntıları,
Gönlüm mekân tuttu yıkıntıları,
Bülbül oldum şakıyorum, çaresiz.

Irmaklardan akan kardan daha ak,
Güneşe sırt verdim, yıldıza ayak,
Ateşte üşüdüm şu halime bak,
Bulut gibi döküyorum, çaresiz.
Zülfikar Yapar Kaleli

KAN VE KINA


Gelin olmuş, duvak giymiş, süslenmiş,
Dört bir yandan katar katar söz gelir.
Irmakları kanım ile beslenmiş,
Bu sarhoşluk cana biber, tuz gelir.

Dostun ve düşmanın sandığı gibi,
Mecnun’un Leyla’ya kandığı gibi,
Ananın oğluna yandığı gibi,
Ben yanarım bu Aslı’ya vız gelir.

Bir sabah sebepsiz uyandım erken,
Hep seni düşündüm yolda giderken,
Bende bu aşk, sende bu eda varken,
Bu sevdaya beş bin şehit az gelir.

Yunus’u bağrına basmış, uslanmış,
Fetihlere gelin diye süslenmiş,
Şirin demiş Ferhat dağa yaslanmış,
Sevgiliden sevgiliye naz gelir.

Aslı han, Mehmet’in döktüğü kandır,
Aslı han, kan ile beslenen candır,
Bir uçtan bir uca aziz vatandır,
Mehmet ölür, Aslı han’a yaz gelir.

Diken de güzeldir gülü kokunca,
Kutlu bir destandır düne bakınca,
Ak ellere kızıl kına yakınca,
Aslı güler Kerem’ine haz gelir
Zülfikar Yapar Kaleli


BAYRAĞI ÖPEN KIZ



Sayamadım kaç yıl oldu göçeli,
Güneşe merdiven diklemekteyim.
Yıllar oldu şerbet diye içeli,
Zifiri gönülden paklamaktayım.

Kaç asırdır allı turna karalı,
Kurşun yemiş kanatları yaralı,
Gönül bu güzeli sardı saralı,
Kara talihimi aklamaktayım.

Zaman mı, asır mı, çağ mı hatalı?
Bulut mu, yağmur mu, dağ mı hatalı?
Hasta mı, ölü mü, sağ mı hatalı?
İçimde acılar saklamaktayım.

Dünyaya aşk ektim, nefret yetişti,
Ne gül açtı, ne de bülbül ötüştü,
Güneşin gözüne bir figan düştü,
Her yerde kan, barut koklamaktayım.

Koyun kuzusuna meler, meleşir,
Gün bulutu, bulut dağı dolaşır,
Kara gün haberi çabuk ulaşır,
Derde yeni dertler eklemekteyim.

Akrep bıldırcını düşürdü ağa,
Kaleli sırrını gömer toprağa,
Bayrağımı öpen kızı bayrağa,
Nişanladım, düğün beklemekteyim.
Zülfikar Yapar Kaleli



RİYASIZ GÜZEL



Gönül düşürdüğüm nazlı dilberin,
Çiçeği, çimeni, gülü riyasız.
Zülfüne dağ bağladığım bu yerin,
Bağrında yaşayan ölü riyasız.

Ay ile yıldızı çengelle tuttum,
Gelin ettim, kollarımda uyuttum,
Gözlerimde ırmakları büyüttüm,
Gönülden boşalttım, seli riyasız.

Kızılırmak sana kızıl kan vermiş,
Sakarya sürünmüş, ama şan vermiş,
Bunca yiğit senin için can vermiş,
Bülbül sevdalanmış, dili riyasız.

Şenlenir giyince yeşili, alı,
Gönlümün güneşi, serveti, balı,
Nice koç yiğitler sana sevdalı,
Köroğlu’nun Çamlıbel’i riyasız.

Bir sabah uykuyu yutayım derken,
Ben yürürüm, yollar gider, hal erken,
Bu dilberin bunca vurgunu varken,
Kaleli olmaz mı, deli riyasız?

Zülfikar Yapar Kaleli



BAĞRIMIZDA DÖRT BİN FİDAN EKİLİ



Ocağı yanıyor, duman tütmüyor
Sevda bahçesinin gül yok içinde
Seni anlamaya gücüm yetmiyor
Karanlık gönüller yol yok içinde

Hasret çıra gibi, gözlerde isi
Dağılmaz bir türlü gönlümün sisi
Limana yanaştı hasret gemisi
Leyla var, mecnun var, çöl yok içinde.

Arzu kızgın, anı kırgın divanda
Göklere savrulur sevgi o anda
Kırk yayla çiçeği sırlı kovanda
Arı vızır vızır bal yok içinde.

Meftunu olduğum bülbül sesinin
Biçare kavalın inlemesinin
Gönül yaylasının, aşk bahçesinin
Kara var, kızıl var al yok içinde.

Dağa bakar, bağda gülü soldurur
Göklerde aratır, yerde buldurur
Sevda pınarından hasret doldurur
Her türlü sitemin gel yok içinde.

Hasretler kavuşur ağarınca tan
Ebedi gurbetin koynunda yatan
Aklın dizginini elinde tutan
Sultana sevdalı, kul yok içinde.
Zülfikar Yapar Kaleli





TUNALAR AĞLAMASIN



Gelincik bakışlı, menekşe yüzlü
Tana ağlayınca buz çözülmez mi?
Gizemi meneviş endamda gizli
Suna ağlayınca buz çözülmez mi?

Zevki bilinmezden, şevki uludan
Biri Toroslardan, biri Bolu’dan
Bir garip kimsesiz Anadolu’dan
Yana ağlayınca buz çözülmez mi?

Muhabbet ceminde heba olan yüz
İsyan çığlığında yağmalaşan söz
Detaylar içinde yitirilen öz
Mânâ ağlayınca buz çözülmez mi?

Yâr yara yan vermiş selvi yaşında
Karanfil yüreği tâa yol başında
Keklik kanadında, çeper taşında
Kına ağlayınca buz çözülmez mi?

Şafaklar sökünce, güneş doğunca
Hararet sıcaktan suya ağınca
Gökler gürleyince, yağmur yağınca
Ana ağlayınca buz çözülmez mi?

Gönül vurgun “akmam” diyen diline
Can kurban olmaz mı böyle geline?
Hasretini dökmüş duvak teline
Tuna ağlayınca buz çözülmez mi?

Zülfikar Yapar Kaleli

HÜZNÜMDESİNİZ



Toprak ana ile devlet babayı
Birbirine kattım, yoğurmaktayım.
Şüpheler, kaygılar sardı obayı
İş çileden çıktı bağırmaktayım.

Her gönül bir makam, vatan ki ana
Gönül gözüm bakar anadan yana
Seslendim sunama çıksın meydana
Seni hissetmekte, soğurmaktayım.

Beşiğimi vatan ana salladı
Devlet baba açığımı kolladı
Kader beni her gurbete yolladı
Öz ağzımdan dokuz doğurmaktayım.

Kerkük'te Türkmen'in dalları kırık
Kırım’ın, Çeçen'in kolları kırık
Doğu Türkistan'ın dilleri kırık
El açtım sultanı çağırmaktayım

Doğurmaz olaydı bizi analar
Bizi sevmesinler artık sunalar
Her birinin elindeki kınalar
Karardıkça âlem sanır aktayım

Şafakla birlikte bir sabah erken
Güvendiğim dağın karı erirken
Ah! Hikmet bağının gülü kururken
Bir kenarda türkü çığırmaktayım.



AK ÖLÜM…



Ruhum ruha ram olmuş, kemiğe ete değil
Gam örgülü her bakış, bekleme ki yaz gelsin.
Sevdikçe sevdim ama gönülden öte değil
Kurumuş beyaz gülüm,'zemheri' ayaz gelsin.

Mehmet can pazarında, Mehmet suskun niçin de!
Mehmet bir mesaj yazar, gecenin tam üçünde
Mehmet mezar başında, Mehmet mezar içinde
Duaya kalksın eller, ardından niyaz gelsin.


Gönüller bayrak alı, sitemler karaçalı
Bir yanım yeşil koru, bir yanım mavi yalı
Muhabbet cemindeyim, etrafım yaren dolu
Kâinata göz gezdir, sivrisinek saz gelsin.

Gül şehrini seyreden aşığa plan kurar
Aşığın zara düşer, güllere seni sorar
Sırrın okyanusunda şifreyi sevgi kırar
İzzeti ikramına, beş bin kurban az gelsin.

Asalet boynu bükük, asilde maya küskün!
Doğada üç telaşa, güneş var aya küskün.
Ferhat Şirinden ayrı, çöller Leyla’ya küskün
Ak ölüm kara giyer, akıbet beyaz gelsin.

NEDEN KASILIYORSUN



Senin kaşlarına, senin gözüne
Vurulan şu gönlün gözü kör olsun
Senin izanına, senin sözüne
Darılan gözlere topraklar dolsun.

Senin endamına, senin nazına
Senin şiirine, senin yazına
Senin ikiyüzlü körpe kuzuna!
Sarılan çobanlar kırda ot yolsun.

Senin bu işveli nazın yüzünden
Senin kadir bilmez sözün yüzünden
Senin hiç gülmeyen yüzün yüzünden
Yorulan ak yürek başka yar bulsun.

Her sözün bir batman filler çekemez
Günahını deryalara dökemez
İnsan kara taşa tohum ekemez
Karılan toprakta laleler solsun

Kendini beğenir keşiği sürmez
Aklın havalarda beşiği örmez
Gözün hep yukarda eşiği görmez
Durulan da bir kul, sen de bir kulsun

Keşik: Sıra

SİZE BIRAKTIM



Topalı haberci, körü kılavuz
Tutanlar gözü de size bıraktım.
Lağım tortusuyla dolu bir havuz
Batanlar tuzu da size bıraktım.

Niyeti pakılar, sevdası kirler
Ameli bozuklar, yüzü mücbirler
Mukavva adamlar, karton şairler
Atanlar yazı da size bıraktım.

Bulmuşsun geceyi uyu ha uyu
Çiçeklere dökme aman bu suyu
Hakikatten uzak süfli arzuyu
Satanlar izi de size bıraktım.

Dediğim sanadır, sanadır, alın
Yere gelmiyorsa arlanmaz alın
Baykuş özentili, nasırı kalın
Kotanlar düzü de size bıraktım.

Devenin tafrası, atın sidiği
Gözüne sokmalı gergefi, iği
Nefse cilve katan her çirkefliği
Yutanlar sözü de size bıraktım.

Maymun iştahına zikri ayanlar
Şu kış uykusundan uyanmayanlar
Hakikat adına dayanmayanlar
Bitenler közü de size bıraktım.

Dili meymenetsiz, cebinde cukka
Altında yumurta biri bin okka
Zilletteki nefis yüzünden Hakka
Çatanlar sazı da size bıraktım

Okka okka, batman batman sözleri
Tükürsen de kızarmaz ki yüzleri
Atlas karşısında kaputbezleri
Ketenler yüzü de size bıraktım.

İkiyüzlülük yap, baş salla oh de
Vefayı bırakıp sırt dönüp ahde
Mucuğu, gülüşü, öpüşü sahte
Tütenler nazı da size bıraktım

Tıngırtıya kaşık ile koşanı
Tanımam mı burnundadır nişanı
Etrafımda işte her perişanı
Katanlar azı da size bıraktım.

Biliniyor aslen gönül eyleri
Görmüş müdür şarkımızda köyleri!
Kolhoz paşaları, şerik beyleri
Ötenler cazı da size bıraktım.

Murat, olmak ise malum basında
Çokları feryatta, yokun yasında
Fındık zadelerin gam tarlasında
Yatanlar sizi de size bıraktım.

Aradığım sade hakka uyanı
Sağduyuya telsim tarafı, yanı
Elinin tersiyle şöhreti şanı
İtenler özü de size bıraktım

CİLVEYE BAK, NAZA BAK.



Hükümdarım diyor bacaksız pire
Foduldaki hakkı bilmez göze bak
Sırça sarayına dadanmış fare
Evlek evlek parsellenmiş düze bak

Tabanvayda unutulmuş kırıtan
Anafor örgüte tabela tutan
Şairciğin sayfasında sırıtan
Kırk dudaktan arta kalan kıza bak

Parsellenmiş, karabasandı günde
Külahın kaybolsun izzete sinde
Cümle cücelerin şer meclisinde
Ayyaşa bak, kodoşa bak, caza bak

Doğru sözü dokuz köye götürsem
Kovandaki sinekleri bitirsem
İkisini bir araya getirsem
Birbirine aşna fişne koza bak

Cıfıtların oynadığı oyunda
Aklın ışığını göster soyunda
Fasıklığı minarenin boyunda
Şu ayyaşın tozuttuğu toza bak

Şu köhne parklarda gecelerken sen
Koynuna sokulur samyeli erken
Sabahlar oluyor, gün doğdu derken
Şu kör göze, şu utanmaz yüze bak

Hamaset gemisi kör meydanında
Asalak beyleri gör meydanında
Fikir kuklaları şer meydanında
Şu namerdin takındığı poza bak

Aygır at yaylada beğenmez otu
Kel ağa ardına gönderir iti
Keçi ki, tenhada sağdırır sütü
Sürtükteki cilveye bak naza bak

İTİRAF


Ağlardım hiç kimse dokunmadan da
Ağlardım kimseden sakınmadan da
Ağlardım sessizce yakınmadan da

Artık gözlerime sözüm geçmiyor
Şimdi gözüm iyi kötü seçmiyor
.

BEN BEN’İ BENDEN SAYMIYORUM Kİ!



İnsan vardır sadece akıl verir işi bu
İnsan vardır sadece şerri görür düşü bu
İnsan vardı düz bilmez, eğri yürür şaşı bu
İnsan vardır 'ben' diye insana bakar gider


KIŞ DEMİŞ

Baykuş eğri büğrü yazmış yazıyı
Çakal yola salmış topal tazıyı
Karınca ciğere çekmiş sızıyı
Sivrisinek arılara kış demiş.

ŞAŞKIN



Ne dayıyım, ne amcayım, sabiyim
Tencere karası, tava dibiyim
Gölde saçma almış ördek gibiyim
Ne yana yüz dönsem hayal görünür

YILDIZLAMA


Yarda seyrek sakal, yerde karınca
Derlemiş, denk etmiş azın azını
Tavukta hasretlik göğe varınca
Örselemiş keloğlanın kazını

Saksağana akıl verir kel karga
Saksafon methiye düzerken orga
Ayak basmayınca beyler. Kadırga
Ot bürümüş, ıtır örtmüş yüzünü

Kedi palazlanmış haram süt ile
Çakal yoldaş olmuş uyuz it ile
Kavgası var pirelerin bit ile
Kene var ki unutturmuş izini

Göle dadanınca ördek kaçığı
Karabataklarda döşün pöçüğü
Dikten dalar boynuzlunun küçüğü
Manda çalar aygır atın sazını

Cılız oğlak karıştırmış yuvayı
Akbabalar mesken tutmuş ovayı
Bu sene gömüye girmemiş ayı.
Tilki tutmaz olmuş han’ın sözünü

Semaya yükselir tül ince ince
Örümcek mahirce ağı örünce
Şivan düşer akreplere görünce
Yanılır, iğneler kendi dizini.

İtler ürer, keyfi olur kurtların
Yola çıksa ardı gelir dertlerin
Nefesi kesilir iki cırtların.
Üzerinde yırtar kaputbezini

Göğü kuzgunların göçü bürümüş
İzan sarp, yol yalın, yaya yürümüş
Harami kurtların içi çürümüş
Unutmuşlar haysiyetin yazını

Kartallar kargaya ömrünü sormuş
“Bu akıl işidir” cevabı almış
Altta köstebeği görünce dalmış
Kargaya vakfetmiş yürek közünü.

Martılar hamsiye hücum edende
Uykulu ayılar homurdar inde
Derler ki; “siper al, bir yere sin de.
Bir hamlede çıkar çaylak gözünü”

Kuyruğuna girmiş sivrisinekler
Bir tekmede sütü döker inekler
Bağımıza bağban olmuş dönekler
Yellozlar da çeker olmuş nazını

Çöplüğün arkası olunca yokuş
Çınarın dibine tuz döker baykuş
Haramzadeler ki, haremi alkış
Duyar hayat bulur, yazar tezini

Tazılar beğenmez körpe etini
Çullukçular arka tutar çetini!
Denilmedi daha sözün bütünü
İşte, söz yitirmiş sözün özünü



KURALSIZ ŞİİR


Çağı örseledi zaman
Salıyı özel süpürür
Saklandığım andır bu an
Yalıyı hezel süpürür

Halimi arz ettim paşa
Seni küçümsemem hâşâ
Beni böyle yorma boşa
Bolu’yu güzel süpürür

Gönül derdim derindeyken
Sözün mahrem yerindeyken
Gözlerinin ferindeyken
Doluyu ezel süpürür

İş yapılır uyarında
Az bulunur ayarında
İrşadi’nin diyarında
Çalıyı gazel süpürür

Kurumuşsun koklanarak
Her dakika yoklanarak
Bir çubuğa saklanarak
Ölüyü de el süpürür.

TÜRK’E ATATÜRK GEREK…

Kürşad, Atsız, Elçibbey divan kurmuş otağda
Başbuğum doludizgin göründü Tanrıdağ’da

Bak geliyor Kurtbala, Kürşad’ın küçük oğlu
Aha Süleyman Özmen, zincirle kolu bağlı.

Bir karar verilecek Pir-i Türkistan hazır
Hacı Bektaş Veli’nin elinden tutmuş Hızır

Çayda çıra çalacak Gençosmanoğlu gelsin
Dursun Önkuzu yürü, hüzünlü kalpler gülsün

Nerdesin İmamoğlu, gözlerim dolu dolu
Sen gittiğinden beri, yitirdik doğru yolu.

İsmail Gaspıralı, Zeki Velidi Togan
Dündar Taşer, Arvasi gözlemekte an be an

Azerbaycan’da Aydın. Anadolu’da Eken
Galip Erdem diyor ki; “alçaktır boyun büken”

Kırımdan Cemiloğlu, Balkandan Sadık Ahmet
Kafkasyalı kan ağlar, Çeçenya umar medet

Tekrarlasın öğüdü Osman’a Edebali! !
Çanakkale’den kalkmış geliyor Mehmet Ali

Fatih gözü burçta, Bayrak Ulubatlı’da
Beyazıt’ın umudu kırk birinci atlıda

Sesleyin Murat Hanı Bağdat yanıyor Bağdat
Kemikleri sızlıyor mezarda ağlar ecdat

Türkistan’da atam var, Nahcivan’da balalar
Kerkük’ü yıkan eller Allah’ından bulalar.

Bütün Türk yurtlarında kan akar oluk oluk
Baştaki basiretsiz, Ne nefes var ne soluk

Bin bir türlü pis tezgâha muhatap Anadolu
Buradan yükselir bayrak, burada turan yolu

Ebussuut Efendi mahkeme kur fetva ver
Basiretsiz, başları, çamaşır et ipe ger

Cevdet Paşa’ya deyin bu ana tarih düşsün
Nalıncının örsünde kıvama gelsin, pişsin

Yavuzlaşmalı gençlik, gelinim, oğlum, kızım
Yangına su dökmeyin, yangına ateş lazım.

Türk’e Atatürk gerek, desin “durmayın geri”
Açılsın bahtı Türk’ün “Türk önde Türk ileri”
Zülfikar Yapar Kaleli

BİR YÜREK SUSTU




Yel değdi, üzüm yandı
Daldaki üzüm yandı
“Hicret” der, seçer gider
Kavruldu özüm yandı.

Kuranlar dokunanda
Analar yakınanda
Bir yiğit göçer gider
Dostları bakınanda.

Vadi var, sözü kavi
Yutar mı toprak devi?
Sözünden geçer gider
Gittiği yer can evi.

Kan akar, can dayana
Derim ki dost uyana
Başları biçer gider
Halk için Haktan yana.

El bizi kınar oğul
Yürekler yanar oğul
Şerbeti içer gider
Yüz akım, çınar oğul.

Vatan der vatan acı
Vatan ki başın tacı
Bağrı yanık er gider
Kardeşsiz kalır bacı!
8.10.2006

ONUN SEVGİSİ


__Ona MSN de irticalen dedim ki! _

Yıllar oldu sen gideli bilirsen
Yediğimiz aşımıza zam düştü.
Çiçeğimdin, umudumdun, arzum sen
Bina çöktü, başımıza dam düştü.

Ne sevmenin, ne sohbetin tadı var
Ne Ali’nin, ne Zülfikar adı var
Şimdi yâdımızda Deli Dudu var
Yollarımız Halep gibi, Şam düştü.

İster “oh” de, ister anla halimi
Bu ayrılık büker oldu belimi
Kapadım ağzımı, kıstım dilimi
Arsız gönül kurşunlara ram düştü.

Maviye meylettim, sarıya küstü
Mora gönül koydum, aka gün kesti
Duygularım bu kez zamansız esti
Deli poyraz kavuruyor sam düştü.

Kötü ne olacak iyilik baygın.
Artık sokaktaki kediler saygın.
Kapkaç dedikleri değilmiş soygun.
Sevgiye, saygıya buzlu cam düştü.

Melül, mahzun bakmak iyilik ise.
Neden sakalını kazıtır köse?
Böyle “iyi günler” sade desise.
Sen gideli gönlümüze gam düştü.

Artık azca düşüyorum hataya
Çünkü halim yazmıyorum siteye
Yavaş yavaş gidiyoruz öteye
Akıl, fikir, izan, idrak tam düştü.
Zülfikar Yapar Kaleli


GÜLÇİÇEK...



Sevgili Gülçiçek Selamaleyküm.
Selamımı beğenirsen al işte.
Dünden daha ağır bugünkü yüküm
Ben sormadan cevabını sal işte!

Meşveret kur kirişteki ok gibi
Duygu olsun maslaktaki ak gibi
Yakacaksa yaksın seni hak gibi
Nihayeti sunduğumuz bal işte!

Bu ne hal ki yaratana götürmez
Hangi yük ki beni yiyip bitirmez
Bir sevda ki kulu hakta yitirmez
Biraz düşün Ummanlara dal işte!

Nasibi ne ise bulduğun odur,
Alnındaki yazı olduğun odur
Kısmetin ne ise dolduğun odur
İstiyorsan bu minvalde kal işte!

Kızı babasına kulak asmaz mı?
Asmazsa babası kıza küsmez mi?
Meltem olan serin serin esmez mi?
Sözümdeki inceliği bul işte!

Aldanma sakın ha dünya demine
Hata yapar düşürmez mi yemine?
Gönlünü bağla sen ehl-i emine
Hak üzere olanlardan ol işte!

Gaflette döner mi zulmetler nura
Gönülsüzüm söyletmeyin bu sıra
Niyet Beytullah'sa, hedefse Hıra
Gönül sende, gözde senin, yol işte!
Zülfikar Yapar Kaleli

ADAM OLMAZ


Tezek yürek turp beyinden
Adam olmaz, adam olmaz
Sanki henüz çıkmış inden
Adam olmaz, adam olmaz

Yüzsüzlüğü yolda bulan
Bulduğu an kapıp alan
Hayatının tümü yalan
Adam olmaz, adam olmaz.

İlim irfan dolsa n’olur
Dergâhlarda kalsa n’olur
Malı mülkü olsa n’olur
Adam olmaz, adam olmaz

“Nur” yoluna girmiş olsun
Allaha söz vermiş olsun
Fakülteler görmüş olsun
Adam olmaz, adam olmaz

Başta sevgi kıpır kıpır
Kelebekçe uçar pır pır
Baş bulanık sapsız zıpır
Adam olmaz, adam olmaz

Ne boy belli, ne belli en
Ayaküstü yemek yiyen
Ev sırrını ele diyen
Adam olmaz, adam olmaz

Bildiğine iman etse
Kadın sana emanetse
Aklı fikri “haram et”se
Adam olmaz, adam olmaz

Karısına hor bakanlar
Gündüz gözü kör bakanlar
Er kılıklı şer bakanlar
Adam olmaz, adam olmaz.

Yırtık kafa, hantal beden
Cemaatte deve güden
Mala-mülke biat eden
Adam olmaz, adam olmaz.

Dışa karşı sessiz kuzu
Evde kaçar zıpır dozu
Gecelerin uykusuzu
Adam olmaz adam olmaz

El âleme melek kafa
Karısına şelek kafa
Yanı yırtık elek kafa
Adam olmaz adam olmaz

Küfür eder ecdadına
Namaz kılar din adına
Güç kullanır bir kadına
Adam olmaz adam olmaz

Gönlü, dili göre benlik
Akıl fikir eve şenlik
Sokma akıl iki günlük
Adam olmaz adam olmaz.

Bakılınca “adam” denen
Tekme tokat başa binen
Kendi sözünü beğenen
Adam olmaz, adam olmaz.

Boyu kavak, geven çatlak!
Ana baba söven çatlak!
Karısını döven çatlak!
Adam olmaz, adam olmaz
Zülfikar Yapar Kaleli

MEÇHUL’ÜN SIRRI…




O Onayan, bir inkârdan doğmadı
Asıldaki aşk közünde o vardı.
Gönle sığdı, şu dünyaya sığmadı
Umutların beyazında o vardı.

Bir doyumsuz sevda yeşil yaprakta
Aşk büyüsü kokan karada, akta
Karanlık gecede, kara toprakta
Karıncanın kalp gözünde o vardı.

Varlığın şahsında hiçliği tutan
Mum olur, gönüller karardığı an
Çile dergâhında gönüllü yatan
Âşıkların her sözünde o vardı.

Aşkın mabedinde, onun izinde
Zincirle bağlanan gönüller zinde
Erenler kavlinde, sözün gizinde
Ehlibeyt’in nur yüzünde o vardı.

Bir gönül külünde yandırdı bizi
Onmayan sevdada çaresiz sızı
“Yürekteki yara onun göz izi”
Karakışın ayazında o vardı.

Görünmezin en görünmez yerinde
Tabiatın sunduğu her üründe
Varlığın sebebi kalpten derinde
Çiçekteki bal özünde o vardı.

Ben onu solurum, “beni” bitirir
Hayallere sığmaz alır, götürür
Belki Zühre yıldızına yetirir
Karıncanın sığ izinde o vardı.

O güzelsiz yağmur yağmaz bu hana
O güzelsiz bebek belemez ana
O güzelsiz âşık bakmaz cihana
Gelin kızın niyazında o vardı.

GÖR




—İlhami Erdoğan’a-
Sağ yanımdan turnaları uçurdum
Sol yanımda ur oluştu kır da gör
Muhabbete sevgi kattım içirdim
Demlenmedi, gözümdeki fer de gör.

Yola düştü intizarım ah ile
Kolu komşu uğurladı “oh” ile
İmtihana girdim çulsuz şah ile
Dediler ki neticesi bir’de gör.

Zorun zoru olmayanı savunmak
'El malını” vatan bilip avunmak
Sonra dönüp bir kenarda ovunmak
Mutluluğa kapı ise gir de gör.

Canlar canı akıllanmaz başımız
Ele güne alkış tutmak işimiz
Ağardı saçımız, geçti yaşımız
Hedef göster, sözü suya ser de gör

Köpekler yalaka, kurtlar hileli
Çile gördü kendin bildi bileli
Can kardeşim akıllanmaz Kaleli
Bu hal onun içindeki sır da gör.
Zülfikar Yapar Kaleli

OTUZ KIRMIZI GÜL

—Eşime-
Güzel, otuz yıldır senin ardından
Ben koştukça sen bana el salladın.
Bir dakika gözüm çevirdiğim an
Beyaz mendil, kırmızı gül yolladın.

Gözlerini sürmeledim gök ile
Parçaları bütün ettim ek ile
Yola çıktım gökçe çiçek tek ile
Kara çaldım gocunmadın, alladın.

Can kurban eyledim sevdiğim dosta.
O dost ki can bilip otursun posta
O zaman kalır mı gönüller yasta?
Sen yeter ki “can” de, dilimde adın.

O günden bu güne bu gönül daim
Seninle var oldu, seninle kaim
Sensizlik içimde kavrulan saim
Mercan yüreğinde beni kolladın.

Ah toprağım, cihan süsüm, göz nuru
Sözlerin bal şeker, yüreğin duru
Aklıma gelmedi bunca yıl soru
İnandım, güvendim sevdiğim kadın.

Yüzüme bir kere gülmen haz olur
Seni sevdiğimi bilmen az olur
“Merhaba” diyerek gelmen yaz olur
Kaleli’nin siteminde muradın.
Zülfikar Yapar Kaleli


NASİP (DEDİ – DEDİM)


Dedi:
Kalbin mi tekliyor, böbrek mi çürük?
Mide mi gaz yapar, ciğer mi körük?
Dizin mi dermansız, dilin mi yürük?
Nefesin daralır gülmekte nasip.

Dedim:
Bir vâsi kalp işte, dünden tekleme
Kötü bir şey yazmam, sakın bekleme
Söze başka başka mana yükleme
Arsızlar içinden gelmekte nasip

Dedi:
Yaradan dert belâ vermesin başa
Beni ihmal etme, ömrünce yaşa
Artıyı eksiyi tutarsan taşa
Yumruları tek tek dilmekte nasip.

Dedim:
Kalbin teklemesi sözün gelişi
Söyledim ki olsun yüzün gülüşü
Benim ki sıradan çingene işi
Sözün esrarını bilmekte nasip.

Dedi:
Yaza çıkar ise, şayet yolumuz
Hasret giderecek sağ ve solumuz
Sarılırsa özlem ile kolumuz
Dizinin dibinde ölmekte nasip.

Dedim:
Çok veren elleri aza çıkarmaz
Kafamda pişirir boza çıkarmaz
Allah bu niyetle yaza çıkarmaz
Aksi niyet ise çelmekte nasip.

Dedi:
Çok veren gönülden, tutmalı ölçü
İstemem arada olmasın elçi
Kırıksa niyetler, bağlıysa alçı
Bir sana bir bana bölmekte nasip.

Dedim:
Artıyı eksiyi hesap eylesem
Zarara uğrarım kârdayım desem
Sen kızarsın senin gibi söylesem
O zaman sızıyı silmekte nasip

Dedi:
Delinsin kırbalar sızsın suyunu
Felek murat etsin bozsun oyunu
Gayri terk eder mi huylu huyunu
İkiyi bir edip ilmekte nasip.

Dedim:
Hayıflan, naza çek, yan yana yana
“Fırsatı ganimet” demem ki sana
Aksini söylesem gülersin bana
Çölde kırbaları delmekte nasip.
Zülfikar Yapar Kaleli

DURMA!


Uzun uzun karanlıksa yolunuz
Pir elinden bade sundum iç işte!
Çekmiyorsa bu sancıyı solunuz
Sağ yanımı yol eyledim geç işte!

Karanlıklar ağarmakta tan ili
Vatan salim olur tatlı can ile
Zaman sene ile saat an ile
Gözlerine fer ekmişim seç işte!

Sizin bu sevdanız bizi bağlamaz!
Bir yürek ki vatan ile ağlamaz
Oğul ölür ana kara bağlamaz!
Bir tırpan al, bu sevdayı biç işte!

Bir yetimcik kafasını okşayıp
Sonra “sevap budur” demesi ayıp!
Elin suyu ile bostan sulayıp
Pazarlarda barı satmak suç işte!

Sakın yazma bekle hele geriyi
İtimiz var gözetmiyor sürüyü
Her şeyimiz güzel ve her şey iyi
Saf bildiğin balımızda çeç işte!

Muamma sorulmuş, şiir açılmış
Önünüze mısra mısra saçılmış
Üzerine gül şerbeti içilmiş
“Gül Şahı” nın hayaline uç işte!
Zülfikar Yapar Kaleli

AMAN HA!


Kulak ver sözüme, mazluma dikkat
“Kurban olum” deme darılır, aman!
Gönül kırmak yasak, cezası kat kat
Sabır et köpüren durulur, aman!

Mazlumda gönül gül, yeşerir, solmaz
Mazlumun duası havada kalmaz
Mazlumu ezenin ahiri olmaz
Gün olur düz yolda yorulur, aman!

Ayırtmak da lazım samanı saptan
Suçlamak doğru mu herkesi hepten
Yoksa kurtuluş yok, cezadan, ipten
Önyargıyla nere varılır? Aman!

Haklı olduğunuz yer yok mu? Vardır.
Bu durum da zaten adama ardır
Mümin ki dostuna sadıktır, yardır
Günahı sevabı sorulur, aman! .

Hisse almalısın dediklerimden
Yoksa bağış olmaz Yüce Kerim'den
Yaraladın beni birkaç yerimden
Nasıl bu vaatte durulur, aman! .

Ben biri söylerim, sen bini anla
Hedefe varılmaz ithamla, zanla
Kanı yuyarlarsa mutlaka kanla
Muhakkak gönüller kırılır, aman! .

Kaçış yok hesaptan, kulluktan öte
Gönül mükmin yaşar bolluktan öte
Bir yol açılır ki yolluktan öte
Mizan terazisi kurulur, aman! .

Bir deliden bin ders almazsa insan
Gün olur ki olur yer ile yeksan
Ben bana söylerim, anla be Hasan
İnsan ta beyninden vurulur, aman! !

ESEN GÖZLERİN




Gözüne bakınca göz, tereddütte özünü
Görünce unutamaz hakkı gören gözünü

Çünkü gözler gözlere yüreğini anlatır
Çünkü gözlerde haslet gönülleri inletir.

Her seher yeli gibi gözlerinden her esen
Serinletir, ısıtır olsa bahara küsen

Sözlerin esen yelle hayallere uçurur
Gözlerin gözden alır gözden öte kaçırır

Yüreklere esmez mi gözlerinden esen yel
Bu gece çok mutsuzum, bu gece mahzunum bil.

Gönlüme esen sendin gözündeki sürurla
Hayaline sarıldım, seni öptüm gururla.

Başı bağlı, gök gözlü, etekleri kıvırcık
Katardan ayrı düşmüş kanadı kan sığırcık

Eteğinde yıldızlar hep dökersin ay güzel
Mümeyyiz gözlerine gök çekersin ay güzel

Kapıları sımsıkı kapatmışsın yüzüme
Azıcık kıymet olsun vermiyorsun sözüme

Hayal imiş meğerse gerçek gibi gördüğüm
Duygularım, hislerim, hayallerim kördüğüm.

Bir nadide kırmızı gül yolladım esene
Muhannet gözlerinde şimşek çaktı bu sene

Niyetin halis değil ve niyetin pak değil
Bu niyetle sevgili hakka varmak hak değil

Akıl ki kaybolunca mizan fizana gider
Fikir yarda sendeler, can bedende tın eder
Zülfikar Yapar Kaleli

İNCİNİR



Gönül köşesinin bir tarafına
Koymasam incinir, koysam incinir
Sözü derim, sığınırım affına
Saymasam incinir, saysam incinir.

Gönül köşenizin uygun yerine
Sığınırım inmem fazla derine
Ilıman yer yeter kul Ay_ser’ine
Sarmasan üşürüm, sarsan üşürüm.

Nere gitsem bu sultanın elinden
Almak için çok uğraştım ilinde
Kurtulmadım güllü geven dilinden
Duymasam incinir, duysam incinir.

Gideceğin o yer gönül hanemdir
Belki geri duruş boş bahanemdir
Senden geliyorsa, en şahanemdir
Sarmasan üşürüm, sarsan üşürüm.

Bilen iner serzenişin köküne
Gel de dayan zemherinin yüküne
Bana göre muhannetin tekine
Uymasam incinir, uysam incinir.

Yüküm ağır değil incitmez canı
Bu can incitemez, içten canânı
Hele içten içe sevda yananı
Sarmasan üşürüm, sarsan üşürüm.

Beni ne anlasın yılan, çıyanlar
Gönlümü gönüllü olanlar anlar
Kaleli'yi bağışlasın duyanlar
Caymasam incinir, caysam incinir.

Gönlüne gönüllü kılavuz olsam
Ta şah damarının içine dolsam
Zemheri gülüyüm, açmadan solsam
Sarmasan üşürüm, sarsan üşürüm.

VATAN OLMAZSA



Kim bilirdi candan özge sahibi
Toprağın bağrında yatan olmazsa
Ellerin yurdunda sığıntı gibi
Yaşanır, bu güzel vatan olmazsa

Kim bakardı senin gözün yaşına
Kim kıymet verirdi emek, işine
Kim girerdi tatlı tatlı düşüne
Şu nazlı hilali tutan olmazsa

Hicvettim âlemi anla meramı
Bağbozumu baskın yapar haremi
Beni mecnun eden dert mi yara mı?
Susardım gül yüzlü atan olmazsa

Aşka karıştırma öteberiyi
İrticalen yazdım anla geriyi
Bu vatan olmazsa gör bak sürüyü
Ne güdenler çıkar çatan olmazsa.

Zülfikar Yapar Kaleli

SENİ ŞİİRLE ASARIM...


Sen korkalar korkağı, hak-hukuktan korkarsın.
Erdemler bataklıkta (!) beziyorsun budala!
Dalkavuk rağbetinde kovukta kalan karsın.
Peş peşe karıncalar diziyorsun budala!

Ölümün gözüne dik bakmaya çalışıyor
Hayallerin körkütük, hürlüğe alışıyor
Özgürlük meydanında özürler buluşuyor
Yalnızlık kıyısında geziyorsun budala!

Güneş menzile varmaz, ayı karartmaz bakın
Hasrete gidenlerin eline verin çıkın
Boğazına ay takın, alnına yıldız çakın
Ölümünün resmini çiziyorsun budala!

Bu arkadaşlık, dostluk, çileye tezgâh açtı
Ne bir mal satabildi, ne hayal kuşu uçtu
Geride dört kuzucuk, kendi uçmağa göçtü
Elli dört yıla zehir eziyorsun budala!
Zülfikar Yapar Kaleli

BİR ÇUBUĞA SAKLANMAK


Çağı örseledi zaman
Salıyı özel süpürür.
Saklandığım andır bu an
Yalıyı hezel süpürür.

Halimi arz ettim paşa
Seni küçümsemem hâşâ
Beni böyle yorma boşa
Bolu’yu güzel süpürür.

Gönül derdim derindeyken
Sözün mahrem yerindeyken
Gözlerinin ferindeyken
Doluyu ezel süpürür.

İş yapılır uyarında
Az bulunur ayarında
İrşadi’nin diyarında
Çalıyı gazel süpürür.

Kurumuşsun koklanarak
Her dakika yoklanarak
Bir çubuğa saklanarak
Ölüyü bir 'el' süpürür.

NEMLİ TOPRAK



“İnsan açken daha zavallıdır,
Bu yüzden daha içten yalvarır.” Tapista

Nasıl tarif etsem, nasıl anlatsam
Gönülde Deli Yar denen kişiyi
Deyin dostlar nasıl kafamdan atsam
Her nefsi, her şerri yenen kişiyi.

Her yemekten evvel kılıp namazı
Mutlak çoğa tahvil etmeli azı
Her daim dilinde şükür, niyazı
Gönül havuzunda dinen kişiyi

Sanırım seherden az daha erken
Mavi boncuk oldun dosta giderken
Ha bugün, ha yarın ötesi derken
Yüzünü canana dönen kişiyi

Zuhur ağlar, zahir güler, son yanar
Dağda duman, derelerde don yanar
Kalemde sen, damardaki kan yanar
Dersem üzer miyim gönen kişiyi

Hakikatten yana, halveti hakla
Ayağa taş değse gönlünü yokla
Yarabbi rahmet et kıyında sakla
Kötülük görünce sinen kişiyi

Kırklar ile yedi, yetmiş, onda mı ?
Hak ayakta, gerçek mahzun zanda mı?
Gök kapalı aradığım tanda mı ?
Yoksa, candan cana inen kişiyi

Gönen:Nemli toprak

Zülfikar Yapar Kaleli